23 Temmuz 2016 Cumartesi

15 Temmuz 2016 Türkiye Cuhmuriyeti Halkının destan yazdığı O Darbe gecesi ..



14 temmuz sabahı kalktığımda can sıkıcı bir rüya görmüştüm. Rüya şöyleydi; Amcamın oğlu Rıdvan yanıma geldi. Bana çok şey kaçırdığımı söyledi. Bende ne kaçırmışım anlat dedim. O da anlatmak için beni birçeşit gemişte bir zamana zaman yolcuğuna çıkardı. An be an eski işyerimden 4 arkadaşımın cenaze defin işlemlerini gördüm. Sadece iki kişinin yüzünü görememiştim. Cenazalerde Rıdvan kardeşimin evinin yanındaki yolun kenarına üstün körü gömülmüştü. Yani bizim evden bir blok ötesine. Hatırladığım rüyam buydu.

14 Temmuz 2016 perşembe günü sabahı analizlerine güvendiğim bir dostumu aradım. Ona bu gece eski işyerimden 4 arkadaşımın şehit olduğunu rüyamda gördüğümü söyledim. Aklıma metro da düzenlebilecek bir terör saldırısının belki malum olması geldi. Tabi rüyanın bu adamların niye şehit oldukları kısmı karantıktı. O günün akşamında Fransa da bir terör eylemi gerçekleşti. Kendi kendime başka bir ülkedeki olay bana niye malum olurki? Diye sormadan da edemiyorum. Çünkü bizim aileden ana tarafından rüyalardan bazı şeylerin önceden malum olduğuna şahit olmuştum. O yüzden neden bende de olmasın diyordum. Cuma günü sabahtan babamı keçiörendeki özel göz hastanesine götürüyordum. Yollar her adım başı polis kaynıyordu. Tamam dedim olay buymuş ve birazda benim bir tarafım açıkta kalmış :)

15 temmuz akşamı televizyonumuz kapalıydı. Çünkü bilgisayar başında bilgisayar yazılımı geliştirmekle meşguldum. Saat 24 sularında en büyük ablamdan telefon geldi. Sorduğu şey “Uyuyormusun?” Bende “yok ben bu saaişbirliğitte uyumam neden soruyorsun?” dedim. O da bana “Gardaş darbe oluyor haberin yokmu? Televizyondan da mı duymadın?” dedi. O an ani bir şok geçirdim dilim damağım kurudu. Gayr-i ihtiyari “Yok canım olurmu öyle şey. Benim bildiğim Hulisi Akar bugüne kadar gelmiş geçmiş en temiz genelkurmay başkanlarından biridir. Bu adam askeriyle birlikte yatıp kalkan, hatta onlarla saf tutup namaz kılacak kadar vatansever bir adamdır. Bir yanlışlık olmalı” diyorum ama bir taraftanda afallamaya halâ devam ediyorum. Sonrasında “Ben bir internete bakayım” dedim ve bu telefonu kapattım. İnternete baktımki muhtemel DDOS saldırısı türü yurtdışı çıkışlar normal kanallarla erişime engelleme yapılmış. Yani fetöcü hacker lar da işin içinde. Değişik şifreli erişim yaparak sosyal medyaya neredeyse aktif olarak 3 aydır girmediğim facebook’a nihayet girdim. Baktımki harıl harıl kaynayan facebookta tık yok. Artık darbe konusunda iyice şüpjelerim arttı fakat halâ inanmıyorum. Nihayet Tv yi açtım. Haber kanallarını dolaştığımda Başbakan Binali Yıldırım’a ait telefon sesiyle “Halkımızı sokağa davet ediyoruz” çağrısını duydum. Yine karıştırmaya devam ettim kanalları. Sonrasında CNN Türk televizyona bağlanmış Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğanın Halkı Sokağa çağırma sesini duydum. Durumun vehametini cumhurbaşkanın sesindeki stresten (tabi bu insani olarak korkudan ve heyecandan kaynaklanan bir durum), Canlı bağlantının bir akıllı telefonun mesajlaşma programıyla yapılmış olmasını görünce o zaman “Eyvah tehlike çok büyük” diye içimden geçirdim. Yinede herşeyden emin olmak için Çubuk ilçesinin (Ankara daki ilçe) çarşı merkezine gidip ne olup bittiğinden emin olmak istedim. Hanıma “Çocuklara göz kulak ol, kapıyıda kapat. Ben çarşıya gidip ne olup bittiğine bir bakayım. Belki 10-15 dk ya gelirim” diyerek evden ayrıldım.

Çarşıya indiğimde ortalık gecenin oniki buçuğunda ana-baba günüydü. Her taraf Türk bayraklı gencinden yaşlısına insanlarla doluydu. Üstelik erkekler kadar kadınlarda vardı. O sırada belediye otobüsleri Atatürk parkının önünde kapılarını açtı. Belediye “Cumhurbaşkanımız havalimanına gelecektir. Karşılamaya bütün çubuk halkı davetlidir” gibi bir anons geçti. O an zaten çalan korna sesleri, kadın-erkek gece yarısı alışılmadık bir kalabalık ve ben daha da şok içerisine girdim. Gayr-i ihtiyari belediye otobüsüne bindiğimi hatırlıyorum. Bu arada belediye otobüsü 10 dk kadar gecikince otobüstekiler şöför’e sert bir şekilde seslenerek geç kalmaktan dolayı bağırmaya başlamışlardı. Nihayet otobüs hızlı bir şekilde hareket etti. Kendi kendime “bu sakat halimle bir işe yaradığım yok hiç değilse belki şehitlik nasip olur” diyerek o sırada eşimi tekrar aradım. “Ben Esenboğa havalimanına cumhurbaşkanını karşılamaya gidiyorum. Ne zaman geleceğim belli değil. Geldiğimde görüşürüz” dedim. Tabi o anda ölüme doğru gittiğimin farkındaydım. Yolun yarısında “Tüh be unuttum” dedim. Yanımdaki adam “hayırdır hemşerim neyi unuttun?” dedi. Bende “Beyaz çarşaf alıp üstüme kefen yapmayı unuttuğu söyledim”. Adam hafifçe gülümsedi. Belkide şov maksatlı söylediğimi düşünmüştü kimbilir, fakat ben fazlasıyla ciddiydim. Otobüsün için fetöye güvenerek yanılmanın ve pişmanlığın sesleri ve tabiki fetönün yedi sülalesinide kapsayacak bir etki alanı ile savrulan küfürlerde dolup taşmıştı. O anlarda evini ve arkadaşlarını arayarak birbirini haberdâr etmekle uğraşan insanlarıda görüyordum. Bir yandan bir an önce havalimanına vararak Cumhurbaşkanını korumaya gitmenin sabırsızlığını yaşıyordum. Nihayet Man Motor Fabrikası kavşağına geldiğimizde havalimanına giden bütün yolların çoktan araçlarla dolup tıkandığını gördüm. Herkes gibi bende kavşakta indim ve gayr-i ihtiyari yürümeye başladım. Bir yandan da o kavşaktan havalimanına kaç saatte yürüyebileceğimi düşünüyordum. Çünkü daha önce rüyalarım dışında o kadar uzun bir yolu gecenin bir yarısında yürüdüğüm olmamıştı. İşin kötü tarafı böbrek yetmezliğinden başlayarak beş çeşit hastalığımın olduğu gerçeğide beni engelleyebilirdi. O yolu yürümeyi ve kıyam’a kalkmayı göze almazsam zaten benim ve ailem için ve dahi tüm vatanım için artık yarın diye bir şey olmayacağını düşündüm. İşte o an ölüme yürüyüş benim için başladı. Yolda gördüğüm manzaralar inanın gözlerimi yaşartacak çok duygu yüklü manzaralardı. Hele eli bastonlu ak sakallı dedelerin hz. İbrahime su taşıyan karınca misali heyecanlı halleri, yeni yetme15-16 yaşında fırlama fakat bir o kadarda gözü kara gençleri, Saçı açığıyla kapalısıyla hanımlarımızı görünce inanın ağlamamak için kendimi zor tuttum şu anda da zor tutuyorum. Yol uzun ve biz yürümeye ve birçok tarihi olayı yaşamaya devam ediyoruz. Bir ara arkamdan vatandaşın biri haykırabildiği kadar “Ulan feto senin ananı, avradını, yedi sülaleni..” diye başlayan küfrünü duyuyor, bukadar kadının içinde küfür etmesinin ayıp olduğunu nasıl söylerim diye düşünüyordum. Sonra hafif bir tebessümle “Şu anda çıldırmış bir Türke dokunmamak herkesin menfaatine olur” diyerek yürümeye devam ettim. :) Zaten milletin o anda bunları düşünecek hali yoktu. Herkes sadece bir an önce havalimanına varmak ve cumhurbaşkanına Bir şey olmadan onu korumaya alma derdindeydi. Yürü yürü 45 dakikada havalimanına vardık. Giriş nizamiye kapısına gelmeden büyükşehirin harfiyat kamyonları tüm yolları boydan boya kesmişti. Nizamiye kapısında bir Ak parti otobüsü “Recep Tayyip Erdoğan” dombra müziğini çalarak arada bir anonslarla halkı coşturmaya devam ediyordu. Ben nizamiyeyi bir kısım kalabalıkla birlikte geçmeye devam ettim. Bir ara parti yetkilisi olduğunu söyleyen biri ileri gitmememizi, esas nizamiye kapısından beklenmesi gerektiğinde o gürültünün içinde haykırmaya çalışıyordu. İleri giden kalabalığın yarısı olduğu yerde nizamiyede kaldı. Ben yine diğer giden kalabalıkla iç hatlar girişine doğru gitmeye devam ettim. O sırada tam ne sesi olduğunu bilemediğim tahminen f-16 jet motoru seslerini duyuyorduk. Bir taraftan da telefonuma cevap vermek için uğraş veriyordum. İç hatlar girişine geldiğimizde bize ak parti yetkilisi birisi polisin megafonuyla sesleniyordu “arkadaşlar havalimanı kontrol altında. Kulubelerdeaki askerlerde bizden vatansever askerler. Onlar şu an silahlarını bırakıp çekildiler. Cumhurbaşkanı burada değil. Yani gereksiz yere kapıları zorlamaya çalışmayın. Biz 4 kişilik ekip ile tek tek havalimanını kontrol ettik. Sıkıntı yok” demişti. Bir tarafatan da iyice öfkelenmiş insanları yatıştırma görevini mecburen üstlenmiş bulunmaktaydım. Baktımki en akıllısı benim, mecuburen teskinleştiriyordum :) Bir ara iki tane polisin yanına gittim onlarla sohbet ettik. Bize özel harekatta ve emniyet müdürlüğü binasında çok çatışmanın oluduğundan bahsettiler. O Polislerde o gece merkeze çağrıldıklarını fakat görevleri olmamasına rağmen havalimanına geldiklerini söylediler. Düşünün koskoca havalimanında sadece iki tane polis var. Onlarda görevli değil. Polis bize bir ara elinde cep telefonuyla çekim yapan ve “evet şu anda havalimanında kan gövdeyi götürüyor, şimdiden 8 kişi öldü” gibi yalan haber yapan birinden bahsetti. Bu karışıklıkta tutuklama yapamadım ama bunlara karşı çok dikkatli olun diyerek bize uyarıda bulundu sağolsun. Gecenin karanlığı ay ışığı ile ve direklerdeki lambaların ışığı ile hüzünlü bir aydınlığa bürünürken bir taraftan nereden geldiğini anlayamadığımız jet motoru sesleri, diğer taraftan saatlerin geçmesiyle başgösteren susuzluk hissi ve dahi mechul bir bekleyişin heyecanı. Endişeli, korkmuş fakat bir o kadarda dirençli insanlar gördüm o gece. Sabahın olmasına yakın yanımda su ve ilaçlarımın olmaması nedeniyle maalesef geldiğim o uzun yolu tekrar gitmek için ağrıyan beli tutarak yürümeye devam ettim. Belli bir müddet sonra ağrıdan her tarafım kıvranmaya başladı. Kendi kendime “sakat halimde benden bu kadar.” dedim. Birazda cumhurbaşkanının emniyette olduğu haberi zannedersem gelmişti daha geç vakitlerde. Nihayet yürüye yürüye “Balıkhisar”(Balağsar) yoluna varmıştım. Oradan çubuk yoluna çıktım. Sabahım 3 buçuğu 4 ü ve yol inanılmaz dolu. Bir arabaya el ederek(otostop çekerek) çubuk çarşı merkezine oradanda eve gittim. O yorgunlukla olduğum yere yığıldım. Sabah gördüğüm rüyayı hatırlayarak uyandım. Gördüğüm rüya aynen şuydu ;

“Salondaki kanepede ben yatıyorum. O sırada bir takırtı duyuyorum. Baktımki kedinin ağzında bizim kafesteki kuş. Öyle bir hışımla yerimden kalkıp kedinin kafasına vuruyorumki kedi bir tarafa kuş bir tarafa savruluyor. Kuşu elime alıp bakıyorum, çok şükür kuş sağ salim.”

Bu rüyadan sonra anladımki darbe girişimi tamamen başarısız ve vatanımız (kuşumuz) sağ salimdir. Benim o geceye dair anlatacak anılarım bu kadar. Tabi Facebookta darbe duyupta elini oğuşturan şerefsizlere karşı sonradan başlayan sosyal medya psikolojik savaşımız ayrı bir büyük yazı konusudur. Allaha şükür milletin bu başarısını küçümsemek adına yapılan yalan haberleride püskürtmüş durumdayız. Allah bu milleti böyle hainlerin tuzaklarından korusun.




Durali Kiraz
Yazılım Geliştirici
Ankara - 24 Temmuz 2016

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder